“Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve askerî alanlarda güçlü olması bir tercih değil, mecburiyettir”

“Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve askerî alanlarda güçlü olması bir tercih değil, mecburiyettir”
15.03.2022

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve askerî alanlarda güçlü olması, kendi kendine yeterliliğinin ötesinde dostlarına ve kardeşlerine destek verecek konuma gelmesi bir tercih değil mecburiyettir” dedi.

 

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“Sözlerime 4 Mart’ta Kabinemize katılan Tarım ve Orman Bakanımız Profesör Doktor Vahit Kirişçi’ye hoş geldiniz diyerek başlamak istiyorum. Vahit Hocamız, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ndeki akademik kariyerinin yanı sıra Meclis’te milletvekilliği ve Tarım Komisyonu Başkanlığı yapmış, pek çok sivil toplum kuruluşunda aktif görevler üstlenmiş bir arkadaşımızdır.

Bölgemizdeki ve dünyadaki gelişmelerin, tarım ve gıda sektörünün stratejik önemini daha da artırdığı bir dönemde Vahit Hocamızın bu alanda ülkemizin, çiftçilerimizin, ormancılarımızın vizyonunu genişletecek faaliyetlere imza atacağına inanıyorum.

“KABİNEDEKİ GÖREVLER DE BİR BAYRAK YARIŞIDIR”

Tarım ve Orman Bakanlığı görevinden affını isteyen Bekir Pakdemirli kardeşimize bundan sonraki hayatında başarılar diliyoruz. Bekir kardeşimizin birikiminden ve enerjisinden farklı alanlarda istifade etmeyi elbette sürdüreceğiz.

Hayatın her alanında olduğu gibi Kabinedeki görevler de bir bayrak yarışıdır. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin sağladığı hızlı ve etkin karar alma imkânları sayesinde yaptığımız 8 değişiklikle Kabinemizi sürekli dinamik tutacak adımları attık.

Türkiye’nin 1960 darbesinden sonra kısa süreli tek parti iktidarları hariç neredeyse kesintisiz bir şekilde yaşadığı en büyük sorun, siyasi istikrarsızlık ve güvensizlikti. Bu sıkıntı, koalisyonlar ve erken seçimler sebebiyle ülkenin orta ve uzun vadeli programlar yapabilmesine, büyük projeleri hayata geçirebilmesine imkân vermiyordu. Üstelik bu tabloya bir de darbe, muhtıra, vesayet gibi demokrasi dışı unsurlar ekleniyordu. Türkiye’nin yönetim değişikliği ihtiyacı öyle bir anda ortaya çıkmış değil. İşte bu uzun ve yüksek bedelli deneyimler sonunda varılmış bir karardır.

Milletimizin desteğiyle hayata geçirdiğimiz yeni yönetim sisteminin gücünü ve avantajlarını özellikle kriz dönemlerinde çok daha iyi görebiliyoruz. Ülkemiz güneyinde, kuzeyinde ve doğusunda yaşanan çatışmalardan, batısında süren gerilimlerden zarar görmeden yoluna devam edebilmesini büyük ölçüde yeni yönetim sistemimizin sağladığı imkânlara borçludur. Küresel ekonomik sarsıntıların, sağlık krizinin, güvenlik risklerinin ve daha nice yıkıcı tehdidin sadece üstesinden gelmekle kalmadık, bu süreçleri ülkemiz için yeni fırsatlara dönüştürecek adımları da attık.

“2023 HEDEFLERİMİZE KARARLILIKLA İLERLİYORUZ”

Cumhuriyet tarihinin en büyük demokrasi ve kalkınma hamlesi olan 2023 hedeflerimize kararlılıkla ilerliyoruz. Bununla kalmıyor, bölgemizde uzunca bir süredir vicdanları kanatan haksızlıklara karşı sergilediğimiz aktif ve dirayetli tutumla belirleyici küresel güç konumumuzu dost-düşman herkese kabul ettiriyoruz. Geldiğimiz noktada artık krizlerin, çatışmaların, gerilimlerin zirve yaptığı dönemlerde dahi insani ve siyasi ilişkileri kesintiye uğratmadan tüm taraflarla konuşabilmeyi, çalışabilmeyi başarabilen ülkelerden birisiyiz.

Eskiden Türkiye olarak kendi topraklarındaki vatandaşlarının can ve mal emniyetini sağlamakta zorlanıyorduk. Bugün ülkemiz adı, bayrağı, gölgesi sınırlarımız dışında bile güvenin, huzurun, umudun sembolü hâline geldi. Eskiden Türkiye olarak kendi vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılamakta, işinin, aşının, ekmeğinin sürekliliğini sağlamakta sıkıntı çekiyorduk. Dünyada işler yolunda giderken içerideki yönetim beceriksizlikleri sebebiyle bir anda milyonlarca insanın işsiz kaldığı, yüzbinlerce esnafın kepenk kapattığı, herkesin yarınından umut kestiği unutmayın kara günler yaşadık.

Bugün ise ülkemizi en sert küresel çalkantılardan en az kayıpla çıkarttığımız, gelişmiş devletlerin bile çaresiz kaldığı krizleri başarıyla yönettiğimiz, dünyanın yükselen değerlerini temsil ettiğimiz bir yerde duruyoruz. Üstelik bütün bunları bilhassa son 10 yıldır maruz kaldığımız vesayet oyunlarına, sosyal kaos çıkarma denemelerine, terör saldırılarına, darbe girişimlerine, siyasi ve ekonomik tuzaklara rağmen başardık. Eğer bu muhataralı dönemde ülke güçlü bir hükûmetle, güçlü bir yönetim sistemiyle idare edilmeseydi, yani eski dönemin kırılgan siyasi ikliminde aynı sıkıntılarla karşılaşsaydık Allah göstermesin hangi felaketlere uğrayacağımızın takdirini milletimize bırakıyorum.

Dikkat ederseniz, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne karşı çıkanlar bunca zamandır ortaya kayda değer bir alternatif koyamadılar. Tek söyledikleri, her şeyi eskiye döndüreceklerdir. Hatırlarsanız geçtiğimiz yıl yeni anayasa tartışması açmış ve muhalefetten kendi anayasa tekliflerini beklediğimizi söylemiştik. Aradan geçen bunca zamana rağmen ortaya tek bir anayasa metni teklifinin konamadığını üzüntüyle gördük. Yönetim sistemi değişikliğine dair alternatif diye ortaya koydukları bir metin var, oda zaten kendilerine ait değildir. Yurt dışında hazırlanmış bir raporu sanki kendi çalışmalarıymış gibi kamuoyunun önüne çıkartanların ülkenin ve milletin hiçbir meselesi konusunda fikir çilesi çekmedikleri, çalışmadıkları açıkça ortadadır. Üstelik bu işten geriye akıllarda kalan tek şey, içinde zaten dişe dokunur herhangi bir unsur olmayan, dışarıdan ithal sistem teklifi değil masadaki yer, koridordaki sıra kavgasıdır.

“DAHA İYİYE, DAHA GÜZELE, DAHA MÜKEMMELE HEP BİRLİKTE YOL YÜRÜMEYİ SÜRDÜRECEĞİZ”

Bizim zaten hayata geçirdiğimiz veya hazırlıklarını yıllar, aylar öncesinden açıkladığımız işleri kendi fikirleriymiş gibi söyleyerek içine düştükleri gülünç duruma değinmeye gerek bile duymuyorum. Yeni yönetim sistemimizin 2018’den 2023’e kadarki ilk dönem uygulaması daha sonra yapılacak iyileştirmelere veri sağlayacak, ışık tutacak, rehberlik edecektir. Esasen dünyanın hiçbir yerinde anayasalar da, yasalar da, yönetim sistemleri de durağan değildir. Tam tersine değişen şartlara göre sürekli geliştirilen dinamik süreçlerdir.

Bölgemizin ve ülkemizin içinden geçtiği şu tarihî dönemin sonuçlarını da göz önünde bulundurarak 2023 seçimleri sonrası milletimizle birlikte bu muhasebeyi yapacak, daha iyiye, daha güzele, daha mükemmele hep birlikte yol yürümeyi sürdüreceğiz.

Aziz milletim, Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada giderek artan gücünün, cazibesinin, öneminin en somut tezahürlerinden biri geçtiğimiz hafta yapılan Antalya Diplomasi Forumu’dur. Bu yıl ikincisi gerçekleştirilen ve üç gün süren bu foruma dünyanın dört bir yanındaki 75 ayrı ülkeden 17 devlet-hükûmet başkanı, 80 bakan ve 39 uluslararası teşkilat temsilcisi katıldı. Forum boyunca diplomasiyi yeniden kurgulamak, tema bu, 3 liderler oturumu, 27 panel, 4 söyleşi, 3 yuvarlak masa toplantısı, 3 yan etkinlik ile taraflar arasında 200 civarında görüşme gerçekleştirildi.

DIŞİŞLERİ BAKANI ÇAVUŞOĞLU’NUN RUSYA VE UKRAYNA TEMASLARI

Antalya Diplomasi Forumu’nun en çok ses getiren bölümü hiç şüphesiz Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanlarının Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’yla birlikte yaptıkları toplantıydı. Uzunca bir sürenin ardından Rusya ve Ukrayna arasında yapılan bu en üst düzey temas her ne kadar somut bir neticeyle sonuçlanmamış olsa da, diplomasi ve diyalog kapılarını açması bakımından çok önemliydi.

Dışişleri Bakanımızı bugün Rusya’ya gönderiyorum, yarın Moskova’da temaslarda bulunacak, Perşembe günü de Ukrayna’ya geçecek. Kendisi her iki tarafla da yapacağı görüşmelerle ateşkesin ve barışın sağlanması yolundaki gayretlerimizi sürdürecektir.

Biz de açılış konuşmasını yaptığımız forum kapsamında iki gün boyunca Antalya’da çok önemli temaslarda bulunduk. Cuma günü Arnavutluk Başbakanı Sayın Edi Rama’yla, NATO Genel Sekreteri Sayın Stoltenberg’le, Kazakistan Kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Nazarbayev’le, Slovenya Cumhurbaşkanı Sayın Pahor’la bir araya geldik. Cumartesi günü ise Bosna Hersek Başkanlık Konseyi üyeleri Sayın Caferoviç ve Dodik’le, Bulgaristan Başbakanı Sayın Petkov’la, Gine Bissau Cumhurbaşkanı Sayın Embalo’yla, Irak Bölgesel Yönetimi Başbakanı Sayın Barzani’yle, Nijer Cumhurbaşkanı Sayın Bazum’la, Sierra Leone Cumhurbaşkanı Sayın Bio’yla, Liberya Cumhurbaşkanı Sayın Weah ile görüşlerimiz oldu.

Antalya Diplomasi Forumu’nun gerek katılımcı profili, gerek orada verilen mesajlar, gerek ülkemizin bölgesel ve küresel gelişmeler karşısındaki tutumunu göstermesi bakımından kritik bir platform olduğuna inanıyorum. Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu başta olmak üzere forumun düzenlenmesinde emeği geçen herkese şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum.

Diğer yandan, Çarşamba günü İsrail Cumhurbaşkanı Sayın Herzog’u resmî ziyaret, Perşembe günü Azerbaycan Cumhurbaşkanı kardeşim Sayın Aliyev’i çalışma ziyareti vesilesiyle Ankara’da ağırladık. Aynı günün akşamı Sayın Biden’la bir telefon görüşmesi gerçekleştirdik.

Pazar günü İstanbul’da Yunanistan Başbakanı Sayın Miçotakis’le ülkelerimiz arasındaki sorunların çözümüne katkı sağlayacağına inandığım verimli bir çalışma yemeği gerçekleştirdik.

Dün de Almanya Şansölyesi Sayın Scholz göreve geldikten sonraki ülkemizi ilk resmî ziyareti vesilesiyle Ankara’daydı ve ikili görüşmemizin ardından bir de akşam geniş katılımlı bir çalışma yemeğini gerçekleştirdik.

İnşallah yarın Polonya Cumhurbaşkanı Duda’yla buluşacağız ve kendisini burada misafir edeceğiz.

“TÜRKİYE, DİPLOMASİDE MERKEZ ÜLKE KONUMUNU GÜÇLENDİRMEKTEDİR”

Görüldüğü gibi Türkiye bir yandan dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hedefiyle yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyüme stratejisini kararlılıkla uygularken, diğer yandan da diplomaside merkez ülke konumunu güçlendirmektedir.

Ukrayna krizi şu gerçeği hepimize bir kez daha hatırlatmıştır: Türkiye’nin siyasi, ekonomik, askerî alanlarda güçlü olması, kendi kendine yeterliliğinin ötesinde dostlarına ve kardeşlerine destek verecek konuma gelmesi bir tercih değil mecburiyettir. Uzunca bir zamandır yaşadığımız sayısız tecrübeyle biliyoruz ki, ihtiyaç duyduğumuzda şayet kendi işimizi kendimiz göremiyorsak, kendi ihtiyaçlarımızı kendimiz karşılayamıyorsak, kendi planlarımızı kendimiz yapıp uygulayamıyorsak bize kimseden fayda yoktur. Kalbi ve duası bizimle olan dostlarımızın ve kardeşlerimizin vermiş oldukları manevi destek elbette önemlidir, ama fiilen kendi göbeğimizi kendimiz kesmemiz gerektiği de bir hakikattir.

Geçtiğimiz 20 yılda ülkemize kazandırdığımız eser ve hizmet altyapısı savunma sanayi başta olmak üzere stratejik alanlarda sahip olduğumuz üretim ve teknoloji gücü geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor. Hamdolsun artık temel altyapılar konusunda kayda değer hiçbir eksiğimiz kalmadı.

1915 ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ

Önümüzdeki Cuma günü açılışını yapacağımız 1915 Çanakkale Köprüsü, bu eser ve hizmet zincirinin altın halkalarından biri olacaktır. Yatırım tutarı 2,5 milyar avro olan bu proje, teknik özellikleri ve bölgenin ulaşımına sağlayacağı katkı ile ülkemiz adına iftihar verici bir eserdir. Çanakkale Savaşımızın ve şehitlerimizin hatırlarını yansıtan nice sembollere sahip bu eseri de diğer pek çok projemiz gibi yap-işlet-devret modeliyle hayata geçirdik. Dünyanın dört bir yanından bu modeli incelemek ve kendilerine uyarlamak için ülkemize gelenler var. Gerçi ülkemizde bu modelin ne anlama geldiğini, Türkiye’nin kalkınmasına, büyümesine, gelişmesine nasıl katkı yaptığını hâlâ anlayamayanlar da var. Hamdolsun milletimiz ortaya çıkan eserlerden ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı görüyor, biliyor, takdir ediyor. Cuma günü köprünün açılış programında yap-işlet-devret modeliyle ülkemize kazandırdığımız eserlerin şöyle derli toplu bir değerlendirmesini yaparak duymak isteyen kulakların, görmek isteyen gözlerin huzuruna getireceğiz.

Savunma sanayinde yıllarca ortaya çıkan ürünlerle, yürütülen projelerle, gösterilen gayretlerle dalga geçenler, yapılan işleri engellemek için her yola başvuranlarla mücadele ettik. Sakarya’daki Tank Paleti Fabrikası üzerinden kendi ülkesine, kendi ordusuna, kendi savunma sanayine etmedik hareketi bırakmayanları biz unutmadık. Bugün herkesin peşinde koştuğu insansız hava araçlarımızla ilgili çalışmaları küçümsemek, itibarsızlaştırmak, gömmek için uğraşanların aslında çapsız siyaset değil, alenen ülkeye ve vatana ihanet peşinde olduklarını artık daha iyi anlıyoruz. Gerçi aynı kesimlerin geçmişte Nuri Killigil, Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş, Şakir Zümre gibi isimlere yaptıklarını hatırladıkça bu kanaatimiz daha da perçinleşiyor. Kendi uçağımızı, kendi silahımızı, kendi mühimmatımızı, kendi motorumuzu, kendi otomobilimizi, kendi yazılımlarımızı geliştirmemizi engelleyen zihniyetin bir kez daha ülkemize aynı kötülüğü yapmasına müsaade etmeyeceğiz. Diplomatik ve siyasi gücün gerisindeki ekonomik ve askerî dayanağı göremeyecek kadar hayattan, gerçeklerden, dünyadan bihaber bu habis anlayışı tarihin tozlu raflarına kaldırana kadar mücadelemiz bitmeyecektir.

Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada genişleyen etki alanının insanlarımızın günlük hayatı ve refahı üzerindeki olumlu neticelerini almaya başladıkça ülkemize kazandırdığımız geniş vizyonun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Irak’tan Suriye’ye, Libya’dan Doğu Akdeniz’e, Ege’den Balkanlar’a, Karadeniz’den Kafkaslar’a, Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada Türkiye’nin yükselen yıldızı konuşulurken, bizim de kendimizi bugüne hazırlamamız gerekiyor.

“2023’Ü TARİHİMİZİN EN ŞANLI YAPRAKLARINDAN BİRİ HÂLİNE HEP BİRLİKTE GETİRELİM”

Kendi potansiyelinin, gücünün, imkânlarının, önündeki fırsatların farkında olmayan bir ülke, büyük hedeflere doğru yol yürümeyi sürdüremez. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılı olan 2023, diğer pek çok hususla birlikte işte bu hakikatin de tüm boyutlarıyla enine boyuna konuşulmasına, tartışılmasına vesile teşkil edecektir. Bu konuda her kesimden özellikle de dünyayı takip gençlerimizden katkı bekliyoruz. Gelin, kazanımlarıyla ve fırsatlarıyla 2023’ü tarihimizin en şanlı yapraklarından biri hâline hep birlikte getirelim.

Aziz milletim, eğitim ve sağlık her zaman olduğu gibi bugün de önceliklerimizin en başında yer almaktadır. Dün 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir araya geldiğimiz sağlık çalışanlarımızla hem hasbihal ettik, hem de kendilerine uzun süredir bekledikleri müjdeleri verdik. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önüne geçilmesi ve özlük haklarının geliştirilmesi başta olmak üzere verdiğimiz müjdelerin bu meslek mensuplarına hayırlı olmasını diliyorum.

Eğitim konusunda da çok önemli yeni adımlar atıyoruz. Hamdolsun, eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranlarını yüzde 90’ların üzerine çıkardık. Eğitime katılan öğrenci sayısında devasa artış sağlarken, derslik başına öğrenci sayısını ve öğretmen başına öğrenci sayısını da devraldığımızdan çok daha iyi noktaya getirdik, şimdi sıra okul öncesi eğitimin yaygınlaşmasına geldi.

“2022 YILINDA 3 BİN YENİ ANAOKULUNU VE 40 BİN YENİ ANASINIFINI HİZMETE ALMAYI HEDEFLİYORUZ”

Okullaşma oranını 3-5 yaş aralığında da OECD ortalamasına yaklaştırmak için 2022 yılında 3 bin yeni anaokulunu ve 40 bin yeni anasınıfını hizmete almayı hedefliyoruz. Kısa sürede 93 yeni anaokulu ve 7500 ve yeni anasınıfını açtık. 5 yaş grubundaki okullaşma oranını yüzde 78’den yüzde 90’a çıkarttık. Bugüne kadar 216 anaokulunun ihalesini tamamladık, 2133 anaokulunu ise yatırım programına aldık. İnşallah yılsonuna kadar 3 bin anaokulunun tamamını yapacağız; burada da aslan payını bin anaokulu ile İstanbul’a veriyoruz. Böylece okul öncesinden yükseköğretime kadar fırsat eşitliğinde önemli bir aşamayı daha geçmiş olacağız.

Bu konuda özel eğitim alan özel çocuklarımızı da unutmadık. Daha önceden sadece 28 ilimizde 52 özel eğitim anaokulu bulunurken, bu sayıyı hamdolsun şu anda 81 ilde 135 anaokuluna ulaştırdık, artık özel eğitim anaokulu olmayan hiçbir ilimiz kalmadı. Bu yılsonuna kadar 165 yeni özel eğitim anaokulunu yaparak bu sayıyı da 6 kat artırmak suretiyle 300’e yükselteceğiz.

Diğer yandan, çiftçilerimize sulama, enerji ve kredi konusunda 2 önemli müjdemiz var.

İlk olarak, ülkemiz tarımını su ile bereketlendirerek daha üst seviyelere çıkarmak için barajı ve göleti tamamlanmış tarımsal alanlardaki sulama tesislerini hızla bitirerek millî ekonomiye kazandıracağız. Böylece 830 bin hektar alanının daha modern sistemlerle sulanmasını temin ederek üreticilerimize yıllık yaklaşık 41 milyar lira gelir artışı sağlayacağız

Bununla neyi söylemek istiyorum? Özellikle açık sistemden kapalı sisteme süratle geçeceğiz. Ağırlıklı birçok yerde barajlarımız enerji bağlantı olsa da buralarda yapacağımız yeni projelendirmelerle sulama sistemlerine de geçmenin adımlarını atacağız.

“SULAMA FAALİYETLERİNDE GÜNEŞTEN ELDE EDİLEN ELEKTRİĞİN PAYINI HIZLA ARTIRMAYI PLANLIYORUZ”

İkinci müjdemiz, çiftçilerimizin tarımsal sulamada kullanacakları enerjiyi daha uygun maliyetlerle temin etmelerine yöneliktir. Bilindiği gibi, Türkiye’nin toplam kurulu gücünün yüzde 53’ü hidroelektrik, rüzgâr, güneş, jeotermal, biyokütle gibi yenilebilir kaynaklardan oluşmaktadır. Özellikle ülkemizin ciddi potansiyele sahip olduğu güneşten elektrik üretimine yönelik çok büyük yatırımlar yaptık, yanmayı sürdürüyoruz. Bugün hangi şehrimiz giderseniz gidin geçtiğiniz yolların çevresinde güneş enerjisi tarlalarını, çatı üstü sistemlerini görürsünüz. Küresel enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar sebebiyle elektrik maliyetlerinde yaşanan artışların çiftçilerimizi, sulama birliklerimizi, kooperatiflerimizi zorladığını biliyoruz. Her ne kadar elektrikte KDV indirimiyle çiftçilerimizin maliyetlerinde bir parça azalma sağladıysak da soruna daha kökten çözümler bulmamız gerektiğinin farkındayız.

Güneşten elektrik enerjisi üreten tesislere zaten ciddi bir destek veriyoruz, şimdi bu desteği çiftçilerimize yönelik olarak daha da artırıyoruz. Özellikle sağlayacağımız finansman kolaylıklarıyla sulama faaliyetlerinde güneşten elde edilen elektriğin payını hızla artırmayı planlıyoruz. Böylece tarım alanlarındaki sulama imkânları genişlediği için üretim artarken, azalan elektrik maliyetleri sebebiyle çiftçilerimizin gelirleri de artacaktır.

Ayrıca, tüketicilerin kendi elektrik ihtiyaçlarını karşılayacak tesisleri kurabilmelerini kolaylaştırmak için belediyeler, sanayi tesisleri ve tarımsal sulama abonelerinin sözleşme güçlerini iki katına kadar lisanssız üretim tesisi kurabilmelerine imkân sağladık. Meskenler için de vergi istisnasına tabi kurulu güç rakamını 10 kilovatsaatten 25 kilovatsaate çıkardık. Amacımız, her alanda enerji maliyetlerini düşürecek çalışmaların önünü açmaktır. Bu adımlar aynı zamanda Paris İklim Anlaşması kapsamında hayata geçirmemiz gereken yapısal değişimlere katkı sağlayacak, enerji arz güvenliğimizi de güçlendirecektir.

“ÇİFTÇİLERE HAZİNE FAİZ DESTEKLİ KREDİLERİN ÜST LİMİTİNİ YÜKSELTİYORUZ”

Çiftçilerimize üçüncü müjdemiz, Hazine faiz destekli kredilerin üst limitini yükseltiyoruz, böylece çiftçilerimizin finansmana erişimini de kolaylaştırıyoruz.

Hazine ve Maliye Bakanlığımız başta olmak üzere tüm kurumlarımız bu süreçleri yakından takip ederek neticelendirecektir. Sulama, enerji ve kredi konusunda attığımız bu adımların çiftçilerimize hayırlı olmasını diliyorum.

Ülkemizdeki her kesimin işini kolaylaştırmaya, refahını artırmaya, geleceğini güvence altına almaya yönelik çalışmaları kesintisiz sürdürüyoruz. Bu vesileyle, milletimden çoğu yalan yanlış dayalı bilgilere dayalı söylentilerle paniğe kapılmamasını, devletine güvenmesini, ülkesinin gücünden emin olmasını, tüm vaktini ve enerjisini çalışmaya, üretmeye hasretmesini istiyorum.

Hayat pahalılığı karşısında her bir insanımızı korumak için bugüne kadar ücret artışlarından sosyal desteklere ve vergi indirimlerine kadar pek çok tedbiri hayat geçirdik, geçiriyoruz. Bilhassa fiyatlaması küresel düzeyde yapılan petrol, doğal gaz, gıda sektörünün kullandığı kimi malzemeler gibi ürünlerdeki artışların insanımıza en az düzeyde yansıtılması için her türlü gayreti gösteriyoruz. Gelişmiş ülke vatandaşlarının dahi İkinci Dünya Savaşından beri görmedikleri, bilmedikleri, alışkın olmadıkları fiyatlar artışlarıyla, enflasyonla, ürün kıtlığıyla karşı karşıya oldukları bir dönemde, Türkiye yine olumlu yönde bunlardan ayrışmaktadır. Sıkıntıların elbette farkındayız, ama asıl odaklanmamız, bakmamız, yönelmemiz gereken yerin ülkemizin önünde duran fırsatlar olduğuna yürekten inanıyoruz.

 

 

 

“İSTİHDAMI KORUMA VE GELİŞTİRME TEMELLİ POLİTİKALARI BİZ 5 YILDIR KESİNTİSİZ UYGULUYORUZ”

Kontrolü bizim elimizde olmayan sebeplerden kaynaklı olumsuzlukları bir kenara bırakacak olursak, Türkiye’nin bir asırdır mücadelesini verdiği gelişmişlik, kalkınmışlık, refah seviyesinin tam kıyısında bulunuyoruz. Pek çok ülkenin henüz yeni yeni yöneldiği istihdamı koruma ve geliştirme temelli politikaları biz 5 yıldır kesintisiz uyguluyoruz.

Fiyatlardaki dengesizlikler sebebiyle yaşanan sorunların geçici olduğunu, takip ettiğimiz yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla ülkemizi büyütme politikasının bizi adım adım hedeflerimize yaklaştırdığına yürekten inanıyorum.

Sabredeceğiz, çalışacağız, üreteceğiz, mücadele edeceğiz, geri adım atmayacağız, hep ileriye, daha ileriye gideceğiz ve inşallah zafere de ulaşacağız.

Men sabera zafera diyerek bir kez diyerek bir kez daha hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, kalın sağlıcakla.”

 

Tüm Haberler

kaynak:https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/136050/-turkiye-nin-siyasi-ekonomik-ve-asker-alanlarda-guclu-olmasi-bir-tercih-degil-mecburiyettir-